21 Ocak 2009 Çarşamba

SESLENİŞ...




Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.

Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık.

Vurulduk ey halkım, unutma bizi...

Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep. Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi, taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden. Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...

Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık sustu.

Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. Sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.

Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Giresun'daki yoksul köylüler, sizin için öldük. Ege'deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu'daki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul'daki, Ankara'daki işçiler, sizin için öldük. Adana'da, paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.

Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Bağımsızlık, Mustafa Kemal' den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.

Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi...

Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşı'nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız. Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler. Vurulduk ey halkım, unutma bizi...

Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eline değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile alamamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.

Asıldık ey halkım, unutma bizi...

Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, Batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.

Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...

Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi... Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi.

Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi...


Uğur Mumcu
Cumhuriyet Gazetesi, 25.8.1975

16 Ocak 2009 Cuma

İNSAN KISIM KISIM..


"
Aşık Hüseyin’in “insan kısım kısım yer damar damar” türküsü. Hikayesi çok dramatiktir. Ozan her yaz Adana’ya rençberliğe gider. Yine bir yolculuğunda yol üzerinde Konya‘da iken Mustafa Kemal Atatürk Konya’da bir miting yapıyordur. Atatürk ozanı kürsüye çağırır ve Aşık Hüseyin orada bir şiir okur. Atatürk ozanı Ankara Radyosuna yollar ve orda mahalli sanatçı olarak çalışmaya başlar. Ozan Hüseyin’in radyo yıllarında oraya gelip giden variyetli bir ailenin kızı ozana aşık olur. Aralarında bir aşk başlar ama ozan evlidir ve köyde karısı ve çocuğu beklemektedir.

Kız o kadar çok sevmektedir ki ozanı, ikinci eşi olmayı ve köye gidip onunla yaşamayı kabul eder, birlikte aşık Hüseyin’in köyüne giderler. Kızı köyde şehirli olduğu için aşağılarlar, hor görürler ve dalga geçerler. Ozan bu baskılara dayanamaz ve bir gün Ankara’ya geri dönelim der. Şarkışla’ya tren istasyonuna varırlar, trenin kalkacağı an ozan bir şeyler alıp geleyim der ve kızın yanından uzaklaşır.

Zaman geçer ve ozan geri dönmez. Garın köşesinde gözü yaşlı trene bakar ve bu arada tren kalkar. Ozan Hüseyin köyde oluşan baskıya boyun eğmiş, istemeyerek aşık olduğu kızı trene bindirmiş Ankara’ya yollamıştır. Bu acıya dayanamayan ozan bir süre sonra halk tabiriyle ince hastalığa yakalanır ve yaşama gözlerini yumar. Bu türküyü de arkasından gözyaşlarıyla uğurladığı kara sevdalısına yakar... "



İnsan kısım kısım hey hey yer damar damar,
Kaşların lamelif yüzlerin kamer yüzlerin kamer.
İnce bel üstüne yar yar olayım kemer,
Yakışır bellere canan sar beni beni.

Değişmiş donunu canan olmuş üveyik,
Şahine benziyor gözlerin rengi gözlerin rengi,
Sen bir avcı ol da yar yar ben olam geyik,
Doldur tüfeğini hey hey vur beni beni.

Hadi canım kapınızda kul olam
Layık mıdır yanıp yanıp kül olam
Sen bir bahçıvan ol yar yar bende gül olam
Yakışır ellerinden der beni beni

hikaye kaynak: M.Özarslan

11 Ocak 2009 Pazar

GAZZE li MERIEM!!


Bir koca yıl göçüyordu , son günleriydi..
Meriem o gece, annesinin aldığı ekmekleri ve bulgur paketini bile sevinçle karşılamıştı,
Menteşesi kırıldığı için zor açılan kapıdan girerken..
Şükrediyordu bu haline bile..

En küçük şeylerle mutlu olmayı öğretmişti bu topraklar bu körpeciğe..
Unutulmuş bir şehir görüntüsüydü , açılmaya korkan dükkanlar, koşup oynanmaya korkulan parklar..
O parklardaki oyuncaklar da griye boyanmıştı sanki..

Yeni yıla dört gün kalmıştı, Meriem heyecanlanmıştı..
Küçücük yüreğiyle o yılbaşı akşamını,
Annesi ve küçük kardeşiyle soba başında belki birbirlerine güzel hikayeler anlatarak geçireceklerdi..

Annesi o gece yine bir hikaye anlatacaktı , rüyasında görsün diye belki de..
Çünkü o şehir meriem' e güzel hikayeler sunmuyordu..
Aç olmak , açıkta olmak , ambargo altında yaşamaya çalışmak o şehrin insanlarının günlük hayatının tamamını oluşturuyordu..

Meriem hayatında hiç göremediği bir tiyatro ya da sinema kahramanını , annesinin anlattığı hikayenin sayesinde rüyalarında görüyordu sadece..

Uyumak üzereydi, kışın soğuğu o aksak kapıdan yavaşça girmek üzere olsa bile..
Güzel yarınlara uyanmak için ettiği dualar , tutunduğu tek daldı.
Bir oyuncağı vardı sadece, annesine bölgesel yönetimin verdiği yardım paketlerinin üstündeki çiçek resimleriyle oynardı..Konuşurdu onlarla..

Ama buna da şükrediyordu..
3 yıl önceki bombalarda ölen babasını bile artık özlemiyordu.
çünkü annesi ve küçük kardeşi vardı , yine de mutluydular..

Artık güzel rüyalara dalma vaktiydi.. O günki rüyasında güzel oyunlar oynuyordu, bir arkadaşıyla güzel bir parkta güzel ve renkli oyuncaklarla..
Birden ateşlendiğini hissetti,

herşeyin rengi gri oldu biranda..

Öksürmeye başlamıştı..

Odasına gri dumanlar çökmüştü artık..

Meriem ne rüyasından uyanabildi ne de o rüyaya bir daha geri dönebildi..


Aynı Göğün Ezgisi..

HOŞ GELDİN ZİYARETÇİ...

  

kayseri meydan sabah saatleri

kayseri meydan sabah saatleri